15.4.20
Şengül Boybaş: Koronavirüs dünyanın uyanışına hizmet edecek.
Gizemli, fantastik, alışılmışın dışında, heyecanlı, sürükleyici bir hikaye. En önemlisi de bir kadının kendine yolculuğunun hikayesi Atiye..
Tüm korkularından ve bağlarından kurtulmadan aslına dönemeyeceğinin, olman gereken kişi olamayacağının mesajını veriyor yolculuğunda. Geleceğin geçmişte, geçmişin gelecekte bulunup inşa edilişine tanık ediyor gözlerini kendisine çevireni. Peki, zorlu ve bir o kadar da huzur garantili bu akışa kim bırakabilir kendini?
“Sıradan biri olman sıra dışı bir kadere sahip olamayacağın anlamına gelmiyor” diyor Şengül Boybaş Dünyanın Uyanışı romanında buna cevaben.
“İçeride bulduğunda dışarıda da bulacaksın.”
Atiye'nin mottosu bir nevi, yeter ki bulmayı iste.
Netflix'in ikinci Türk orijinal dizisi neredeyse herkesin soluksuz izlediği Atiye'ye ilham olan ilk romanı Dünyanın Uyanışı ile okurunu, insanlığa çağlar boyunca ev sahipliği yapmış kadim topraklara, Göbeklitepe’nin gizemli hikayesine davet eden Şengül Boybaş'la kitabını, Atiye'yi, dünyayı içine alan virüs kabusunu konuştuk... Bir de küçük not; Netflix’te yayınlanan Atiye’nin ikinci ve üçüncü sezon onayları verildi. Ancak dünyadaki koronavirüs sebebiyle çekimlere başlanamadı.
Öncelikle gelecek odaklı bireysel danışmanlık ve koçluk hizmetleri sunuyorken, kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Bireysel danışmanlık ister istemez bir birikim yaratmanızı sağlıyor. Bilmediklerinizi ya da bildiklerinizi daha yakından analiz etme ve bu analizler ile başka bir perspektiften bakma imkanı sağlıyor. Ruhsallığınız da bu süreçte gelişiyor. İnsanın aurasına temas oluyor. Sonra tüm bu enerjileri doğada ve çevrede gözlemlemeye başlıyorsunuz. Ben bu enerjilerin toplamını Göbeklitepe’de izleme ve değerlendirme şansı yakaladım. Ve edindiğim ruhsal deneyimi anlatma ihtiyacıydı benimkisi.
Genellikle spiritüel çalışmalar içinde olanlardan, "kişisel gelişim" adı altında, hemen hemen herkesin az çok bildiği bir takım olumlamalar içeren, çok da birbirinden farklı olmayan kitaplar görmeye alışkınız. Siz ise ilk kitabınız olmasına rağmen son derece özgün ve aynı zamanda ciddi emek isteyen bir kitapla okuyucunun karşısındasınız. Başlangıç aşamasında nasıl bir motivasyonla yola çıktınız? Sizi bu yola sürükleyen neydi?
Aslında bana kişisel gelişim kitabı yazmam için çok ısrar edildi. Fakat dünyayı henüz doğru anlamamışken ve bunun için gerekli emeği sarf etmemişken insanlara öğretmenlik edecek haddi kendimde bulamadım. Bana kalırsa kişisel gelişim kitabı yazmak çok ciddi bir sorumluluk. İnsanlara “Bunu yapmalısın, şunu yapmalısın” diyebilmek önemli bir iş... Şunu yapmalısın dediğin her olayda durumu yaşayıp, sonuçları kendine göre bulursun. Aslında bu senin çıkarımın olur. Senin çıkarımın başkasının sonucudur. Senin çıkarımlarının başkalarının doğruları olması mümkün değildir. Aksi kopyacılık olur, özgün olmaktan çok uzak olur. İnsanların hepsi her durumda aynı davransaydı çeşitliğin anlamı olmazdı. Bu çeşitliliği bir ömürde anlamak zor. Belki birkaç ömür sonra kişisel gelişim kitabı yazacak haddi ve bilgeliği kendimde bulurum. Evet, Dünyanın Uyanışı için ciddi emek harcandığı doğru. Farklı bir yol bulmak değildi, benimkisi yürüdüğüm yolun tarifiydi aslında. Motivasyonu ise bu yolda arayış isteğiydi, aradığını bulma, anlama yolculuğuydu.
Neden Göbeklitepe'yi merkezine alan bir kitap?
Göbeklitepe’yi tarihin sıfır noktası olarak konumlayabiliriz, böylelikle bir başlangıcı temsil ediyor. Medeniyetlerin ve kültürlerin çıkış alanı ama sırları henüz keşfedilmemiş. İnsanlık için daha iyi bir başlangıç noktası olmazdı bana kalırsa.
Göbeklitepe'ye ziyaret amacınız neydi? Bir tesadüf mü yoksa, bir şekilde sizi kendine çektiğini düşünüyor musunuz?
Tamamen tesadüf... Ama tesadüf yoktur, tevafuk vardır diyelim... İçsesin gücü
diyelim, o kırmızı topraklar içsesime seslendi ve beni çağırdı.
“Yaşanan her şey birer doğum sancısıdır. Ölüm ise doğumun ta kendisidir. Karşımıza çıkan herkes, her şey, kendi mevcut gerçekliğimizde ölüp yeni bir gerçekliğe doğuşumuza hizmet eden birer ebeden ibaret.” diyorsunuz kitapta ve şu an tüm dünya ölümcül koronavirüs ile mücadele halinde. Bu insanlık için yeni bir doğum sancısı diyebilir miyiz?
Dünyayı varoluşsal kaygılarımız yönetiyor maalesef böyle günlerde… İnsan bir gün öleceğinin farkında olan tek canlı. Ölümün varlığını ve boyutlarını çok küçük yaşlarda anlamaya başlıyoruz. Şimdilerde bunu kabullenmeye çalışıyoruz ki, bu korkunç… Yaşam dediğimiz olgu hayatta kalma mücadelesine dönüştü. Virüs, bedenimizde yarattığı hasarla birlikte bizlerde zaman kaymasına ve bilinç sapmasına neden olacak. İnsanlar dünya sanki bir sis bulutu ardındaymış hatta iki boyutta yaşıyormuşuz gibi hissedecek. Gerçeklik olgusunun değişimi insanlarda kendine yabancılaşma, kendi bedenine uzaktan bakma, gerçekten kopma hali yaşatacak. Suda yüzen bilinçlerle bir doğum gerçekleşecek. Doğru bu, doğum gerçekleşene kadar sancıdayız….
Bunu anlayabilmek için ölümü ve bedeni reddetmeden bu virüsü anlamamız gerekli. Virüs gerçek anlamda bizi hasta mı etti, yoksa var olan hastalıklarımızın farkına varmamızı mı sağladı, bence esas meselemiz bu olmalı. Bu sayede var olan hastalıklarımızın en ufak bir darbe ile nasıl bizi bir sona yaklaştırabileceğini ve aslında ne kadar dayanıksız olduğumuzu görmemizi sağladı. Bana göre virüs bir frekans alanı inşa ediyor, bu şu an bilmediğimiz çok sonralarda anlayabileceğimiz bir alan… İnsanlık ciddi manyetik alan kayması yaşıyor ve yeniden programlanıyor. Bu manyetik alan kayması dünyanın akciğerlerinin sönmesi ve yeniden yerine gelmesi diyebiliriz. Tıpkı insan da olduğu gibi.
Koronavirüs sebebiyle şimdi tüm dünya eve kapandı. Bu virüs bir şekilde dünyanın uyanışına hizmet eder mi? Örneğin bu savaş insanların kendilerini bulma, öze yaptıkları yolculuk hikayelerine dönüşebilir mi? Siz sezgisel anlamda dünyanın içinde bulunduğu bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Koronavirüs dünyanın uyanışına hizmet edecektir. Çünkü beden ve ruh bütünlüğünü sorgulatacak bu virüs. Bedenden hızlı koşan ruha yetişme çabası artık işlevsiz. Çünkü bu süreçte bedenlerimiz koşmuyor. Hatta duruyor. Tıpkı Matrix filmindeki Neon’un makineye bağlanması gibi bizler evlerimizde makinalara bağlıyız. Dünya, evren, kainat algımız sadece düş ortamlarımızda kaygıyla akıyor. Kısıtlılık hali uzun sürerse tam da bu gerçeğe dönebilir. Dünyanın içinde bulunduğu duruma gelince; dünya detoks yapıyor diyebiliriz. Dünya insanlar için, insandan ve onun getirdiklerinden arınıp fabrika ayarlarına dönüyor. Sular kendine geliyor. Hayvanlar kendine ait alanlara geri dönüyor.
Gelecek odaklı çalışan ve mistik yönü kuvvetli bir insan olarak, henüz işin başındayken kendinize dair bu gelişmelerin yaşanacağını öngörmüş müydünüz?
Öngörmedim ama içgüdüsel olarak biliyordum. İnsanın kendi kaderini öngörmesi çok mümkün olmuyor.
Kitap uyarlamaları asla kitaptan alınan tadı vermez diye bir inanış hakim ve benim şahsi görüşüm de bu yönde. Siz kitabın yazarı olarak Atiye dizisinden memnun musunuz?
Herkesin ellerine sağlık, amaca hizmet edişi beni çok mutlu ediyor.
Yazarken karakterler illaki kafanızda ete kemiğe bürünüyordur. Fiziksel manada Beren Saat hayal ettiğiniz Atiye ile örtüşen bir seçim oldu mu?
Beren Saat harika bir oyuncu, emeğine sağlık, kendisine teşekkür ederim.
Dünyanın Uyanışı yurt dışında film veya diziye uyarlansa Atiye karakteri hangi yabancı oyuncu tarafından can bulsun isterdiniz?
Olan mükemmeldir, olmuş ise hayradır derim hep. Başka oyuncular olabilirdi ama Dünyanın Uyanışı’nın yolun en başından bu yana kendi yol arkadaşlarını seçtiğine inanıyorum.
Sıradan ama aynı zamanda sıra dışı bir karakter olan Atiye'nin vermek istediği mesaj ne?
Sıradanlık hepimizin başının belası, hepimiz sıradan hayatlarda yaşadığımızı zannediyoruz. Ama sıra dışı bir tasarım ile donatıldığımızı bilmiyoruz. Daha derinlere temas ettiğimizde bu yaratılışın mucizelerine şahitlik ediyoruz. Sıra dışılık hepimizde mevcut fakat yalnızca sıradanlıktan kurtulduğumuzda açığa çıkıyor. Verilmek istenen mesaj ise yaratılışın mucizeleri sıradanlıktan kurtulmak ile başlar.
Dizinin henüz 2. sezonu yayınlanmadan 3. sezon için de Netflix onayını aldı. Atiye'nin hikayesi uzunca bir süre devam edecek gibi...
Bana göre uzun bir serüven, anlatılmak istendiği sürece devam edebilir.
Son olarak, karantina nedeniyle evlere kapananlara bu süreçte okumaları için hangi kitapları tavsiye edersiniz?
Roger Penrose - Zaman Döngüleri, Michio Kaku - Geleceğin Fiziği, Cixin Liu - Karanlık Orman
Bu süreç sonumuz mu?
İnsanın nihai alın yazısı ölüm, geçmişten günümüze kurgudan gerçeğe gözle görülür hale gelmekte. Günlük yaşamlarımızı ve günlük olamayan yaşamlarımızı da meşgul etmekte… Nihai son hepimiz için geçerli son değil, süreç önemli yani o son gelene kadarki başlangıç…